29 Kasım 2015 Pazar
28 Kasım 2015 Cumartesi
26 Kasım 2015 Perşembe
25 Kasım 2015 Çarşamba
ÖĞRETMENLER ARASI ANI YAZMA YARIŞMASINDA ÖDÜL ALAN BİR ÖĞRETMENİN ANISI....
Hangi Beyaz Daha Beyaz?
On yıl
önceydi.Yaşanmış, yaşanan ve de yaşanacak bakışmalar,selamlaşmalar,tebessümler haftanın beş günü boyunca açılıp kapanan kapıların
gıcırtıları, yapılan uyarılara rağmen
küçük haylazların koşuşturmaları, merdivenlerin trabzanlarından kanat
takmışçasına kayışları, kantin sırasındaki itişmeleri, ödevini yapamayan miniklerin
bilindik mazeretleri, fotokopi makinesinin önündeki eğitimci arkadaşların öncelik
mücadelesi, makinenin birkaç seferden
sonra kağıtları sıkıştırması, bu duruma karşı verilen tepkiler, müdürün yaka
silkişi, koridorları paspaslayan hizmetlilerin çatık kaşları, öğretmelerine “günaydın”
yarışındaki çocukların seslerini duyurma çabaları, belli periyotlarda çalan
zilin nağmesi, öğrenci velilerinin her defasında evlatlarıyla ilgili soruları ve aldıkları
cevaplar, sonrasındaki yılgın ya da gururlu çehreleri, takvimden koparılan her yapraktan
sonraki gelmesi beklenen günler…
Şimdiye kadar her şey aynıydı.Günlerden 24
Kasım ve kutlanagelen bir gündü. Öğrenciler getirdikleri hediyelerin en
güzel ve özel olduğu hissiyle tepkimi
beklerken, ben ise bu günün anlam ve öneminin madde boyutuna indirgenmesinin
ruhumda yarattığı hezeyanı belli etmemek için, içimdeki fırtınalarla
boğuşuyordum.Bana o gün için o ana kadar “Ne dilersin?” diye sorsalardı takvimin o günü atlamış
olmasını dilerdim. Getirdikleri hediyeleri almak için belki harcaması gereken
harçlıkları bu cafcaflı kaplıkların içindeki için feda etmişlerdi. Bugün
onlar için belki çok özel bir gündü. İstikballerine şekil verecek olan “ben”i,
bu günde çok mutlu etmek istiyorlardı. Benim üzüntümün yegane sebebi hediye
almak isteyip de, arkadaşlarının yanında sinmiş olan diğer arkadaşlarının mahcubiyetleriydi.
Zaman sanki donmuştu. Bırakın saniyeleri, saliseler
dahi ilerlemekte nazlanıyordu. Yaşanması gerekenler yaşanıyordu ve de yaşanacaktı.
Ellerindeki hediyeleri masama bırakıp yanaklarından öptüğüm öğrencileri
sıralarına teker teker uğurlarken, gözlerimi yerlerinde mahcup olan
öğrencilerimden kaçırmaya çalışıyordum. Masamın
üstünde biriken hediyeler üzerimde manevi bir ağırlık teşkil ederken
seremoninin bitmesi ve dersime başlamak için sabırsızlanıyordum. Son öğrencimi
de sırasına uğurladıktan sonra kendimi ilk paragraftaki akışa bıraktım.
Hayatta
pek çok kez yanılmıştım. Pek çok kez de keşke demiştim.O anda ilk paragraftaki
akışın yaşanmaya devam edeceği düşüncesiydi. Bunun böyle olmayacağını ders
bitiminde sınıf defterini doldururken anlayacaktım. Bir el gazete kağıdına özensizce sarılmış hediyesini bana uzatıp boynuma
sarıldı. İki elimle yanaklarından tutup öptüm. O maviş, boncuk bakışlar
mahcubiyet doluydu. Koşarak yanımdan uzaklaştı. Kimin ne getirdiğinin önemi
yoktu.Bu yüzden de hediyelerimi hiçbir zaman öğrencilerimin yanında ya da
sınıfta açmazdım. Fakat o son gelen hediyeyi
nedense açtım. O an, şu anda bile gözlerimin önüne geliyor. Gazete kağıdının
içinden babası ya da abisinin giydiği iyi yıkanmamış bir çift beyaz çorap
çıktı. O çoraplar benim zihnimden, hayallerimden, düşüncelerimden, daha doğrusu
bana ait her şeyden daha temiz daha saf ve daha beyazdı.
O günden sonra bana ‘’Hangi beyaz daha beyaz?’’, diye
sorsalar benim cevabım belliydi. Sizce “Hangi beyaz daha beyaz?’’
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)